Meyve ve sebze tüketiminin sağlıklı beslenmenin ayrılmaz bir parçası olduğu biliniyor. Ancak Çevre Çalışma Grubu (EWG) tarafından yürütülen yeni bir bilimsel araştırma, tüketilen ürünlerin türüne bağlı olarak pestisit maruziyetinin ciddi şekilde artabileceğini ortaya koydu. Uluslararası Hakemli Uluslararası Hijyen ve Çevre Sağlığı Dergisi’nde yayımlanan çalışma, ABD’de 1.837 kişinin diyet alışkanlıkları ile idrarında tespit edilen pestisit biyobelirteçleri arasındaki ilişkiyi inceledi.
Çalışma, özellikle pestisit kalıntısı yüksek bilinen çilek, ıspanak, biber, kiraz, elma ve üzüm gibi ürünleri daha çok tüketen kişilerde pestisit seviyelerinin anlamlı biçimde arttığını doğruluyor. Buna karşın avokado, ananas, karnabahar, tatlı mısır ve kuşkonmaz gibi kalıntı düzeyi düşük ürünlerde bu etkinin görülmediği belirtildi. EWG bilim insanları, tüketilen ürünlerin kalıntı miktarlarıyla birebir eşleştirilen “beslenme yoluyla pestisit maruziyeti puanı” oluşturarak çalışmayı yürüttü.
Araştırmada Ortaya Çıkan Kritik Bağlantılar
Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, tüketilen meyve ve sebzelerin insan vücudundaki pestisit döküntülerini doğrudan artırması oldu. Organofosfatlar, piretrinler ve neonikotinoidler üzerinde yapılan karşılaştırmada, yüksek pestisit kalıntısı içeren ürünleri tüketen katılımcıların idrarında bu kimyasalların çok daha yoğun bulunduğu tespit edildi.
EWG’nin değerlendirmesine göre en yüksek pestisit kalıntısını içeren ürünler arasında ıspanak, çilek, kara lahana, üzüm, nektarin, kiraz, armut ve patates yer alıyor. Buna karşın en düşük kalıntıya sahip ürünler “Temiz On Beş” olarak adlandırılıyor ve avokado, tatlı mısır, soğan, papaya, kuşkonmaz, karpuz, mantar, mango ve muz gibi gıdalardan oluşuyor.
Araştırmanın ilginç detaylarından biri de patates tüketiminin sonuçları “çarpıtır” nitelikte olması. Farklı pişirme şekilleri nedeniyle pestisit maruziyetini doğru tahmin etmeyi zorlaştırdığı için patatesler analizden çıkarıldığında çok daha net bağlantılar ortaya kondu.
Kamu Sağlığı Açısından Yeni Sorular
Çalışmanın ortaya koyduğu geniş kapsamlı pestisit maruziyeti, ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) mevcut pestisit güvenlik sınırlarının yeterliliğini yeniden tartışmaya açtı. Çünkü mevcut durumda EPA yalnızca bireysel pestisitler için limit belirliyor; fakat araştırma, insanların aynı anda onlarca farklı pestisite maruz kaldığını ortaya koyuyor.
ABD Tarım Bakanlığı’nın tarım ürünlerinde 178 farklı pestisit tespit ettiği, ancak bunlardan yalnızca 42’sinin biyobelirteçlerle ölçülebildiği belirtildi. Bu durum, gerçek maruziyetin resmi verilerden daha yüksek olabileceği ihtimalini güçlendiriyor. Çalışmayı yürüten bilim insanları, çoklu pestisit maruziyetinin özellikle çocuklar ve hamile bireyler için daha büyük bir risk olduğunu vurguluyor.
EWG Bilim Başkan Yardımcısı Alexis Temkin, “Yediklerimiz, vücudumuzdaki kimyasal yükün en önemli belirleyicilerinden biri,” ifadelerini kullandı. Bilim insanlarına göre, güncel gıda güvenliği yönetmelikleri, kümülatif pestisit yükünü hesaba katmadığı için yeniden ele alınmalı.
Tüketiciler Ne Yapabilir?
Araştırmanın yazarları, tüketicilerin meyve ve sebze tüketimini azaltmaması gerektiğini özellikle belirtiyor. Ancak mümkün olan durumlarda yüksek kalıntılı ürünlerde organik alternatiflerin tercih edilmesi, birkaç gün içinde bile vücut pestisit seviyelerini önemli ölçüde azaltabiliyor.
EWG’nin “Kirli On İki” ve “Temiz On Beş” listeleri, alışveriş sırasında riskli ürünleri ve düşük kalıntılı seçenekleri ayırt etmeye yardımcı oluyor. Uzmanlara göre bu liste, gerçek dünyadaki maruziyetin anlaşılması ve özellikle hassas grupların korunması açısından kritik öneme sahip.
EWG, pestisit testlerinin ve federal biyolojik izleme verilerinin yalnızca kamu kurumları tarafından yapılabildiğini, bu nedenle güçlü kamu sağlığı kurumlarının korunmasının hayati olduğunu vurguluyor. Araştırma, gıda güvenliği politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine dair bilimsel bir temel oluşturuyor.



















