Kalp sağlığıyla ilgili uzun yıllardır süregelen tıbbi tavsiyeler, kafein tüketiminin özellikle ritim bozukluğu riski taşıyan bireylerde sınırlandırılması gerektiğini öne sürüyordu. Ancak ABD ve Avustralya’dan iki üniversitenin ortak yürüttüğü yeni bir çalışma, bu genel kabule meydan okuyan bulgular ortaya koydu.
Kaliforniya Üniversitesi San Francisco (UCSF) ile Adelaide Üniversitesi’nin katılımıyla gerçekleştirilen klinik araştırmada, her gün en az bir fincan kafeinli kahve tüketmenin, atriyal fibrilasyon adı verilen yaygın kalp ritmi bozukluğunun tekrar etme olasılığını ciddi oranda azaltabileceği belirlendi.
Atriyal fibrilasyon; felç, kalp yetmezliği ve inme riskini artıran, düzensiz ve hızlanmış kalp atışlarıyla karakterize bir rahatsızlık olarak biliniyor. Çalışmadan elde edilen bulguların, özellikle doktorların hastalara verdiği yaşam tarzı önerilerini yeniden değerlendirmeye neden olabileceği ifade ediliyor.
Klinik Deneyden Çarpıcı Kalp Sonuçları
Bilimsel makalesi JAMA dergisinde yayımlanan araştırma kapsamında, atriyal fibrilasyon ya da atriyal flutter teşhisi bulunan 200 hasta incelendi. Bu hastalar, kalp ritminin elektriksel şok yoluyla düzeltildiği kardiyoversiyon işleminin ardından iki ayrı gruba ayrıldı. Gruplardan biri altı ay boyunca her gün bir fincan kafeinli kahve ya da espresso tüketirken, diğer grup tamamen kafeinsiz bir diyet uyguladı. Her iki grupta da hastaların genel sağlık durumları, ritim bozukluğunun tekrarlama sıklığı ve metabolik değişimleri düzenli aralıklarla izlendi.
Araştırmanın sonunda kahve tüketen grupta, ritim bozukluğunun geri dönme oranının yüzde 39 oranında azaldığı tespit edildi. Bu oran, şimdiye kadar kahve ve kalp sağlığı arasındaki ilişkiye dair gözlemsel çalışmalarda öne sürülen sonuçların ötesinde, doğrudan klinik deney koşullarında desteklenmiş bir veri olarak kayıtlara geçti.
Kahve Yılların Tavsiyesini Tersine Çevirdi
Araştırma ekibinin kıdemli ismi ve UCSF Kalp Ritim Bozuklukları Araştırma Kürsüsü profesörü Dr. Gregory Marcus, kahvenin kalp sağlığı üzerindeki olası koruyucu etkisine ilişkin çeşitli fizyolojik açıklamalara dikkat çekti. Marcus’a göre kafein, fiziksel aktivite düzeyini artırma potansiyeline sahip ve bu durum kalp ritmi bozukluğu riskinin düşürülmesinde rol oynayabilir. Ayrıca kafeinin idrar söktürücü özelliği sayesinde kan basıncının azalabileceği, bunun da kalp üzerindeki yükün hafiflemesine katkı sağlayabileceği ifade edildi.
Bunun yanı sıra kahvenin yalnızca kafeinden ibaret olmadığı; içeriğinde anti-enflamatuar özelliklere sahip doğal bileşenlerin bulunduğu ve bu maddelerin kalp kası hücrelerinde iltihaplanmayı azaltarak ritim bozukluğu riskini hafifletebileceği belirtiliyor. Araştırmacılar ayrıca kahve tüketen kişilerin, şekerli ve gazlı içecekleri daha az tercih etme eğiliminde olmalarının da dolaylı bir koruma mekanizması yaratabileceğini vurguladı.
Çalışmanın bir diğer dikkat çeken noktası ise, kahvenin kalp ritim bozukluğu olan bireylerde uzun yıllardır sakınılması gereken bir içecek olarak ele alınmasına karşın, randomize klinik düzeyde bu kadar güçlü bir koruyucu etki göstermesinin tıp dünyasında yeni tartışmalar başlatmış olmasıdır.
Araştırma ekibinden Christopher Wong, “Bu bulgular gerçekten kayda değer. Klinik uygulamada yıllardır kahve tüketimi azaltılırken, elde edilen veriler bu yaklaşımın belirli durumlarda gözden geçirilmesi gerekebileceğini gösteriyor” ifadesini kullandı.
Daha Büyük Çalışmalar Yolda
Araştırma, kahve ve kalp ritmi ilişkisini klinik deney düzeyinde değerlendiren ilk çalışma olarak kayda geçti. Bu nedenle bulgular tıp camiası açısından bir referans noktası niteliği taşıyor. Ancak uzmanlar, sonuçların genelleştirilmesi için daha geniş örneklem gruplarıyla yapılan uzun vadeli çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Bulgular, kahve tüketimi ile kalp sağlığı arasındaki ilişkinin sanıldığından daha karmaşık ve çok boyutlu olabileceğini ortaya koyuyor. Araştırmanın ilerleyen aşamalarında, farklı kahve türleri, kafein dozları ve örneklem profillerine göre yeni klinik çalışmaların planlanması bekleniyor.



















