Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşebilmesi ve şehirlerin geleceğe güvenle hazırlanabilmesi için ada ve alan bazlı kentsel dönüşüm anlayışının hızla uygulanması gerektiği vurgulanıyor. Uzmanlara göre, mevcut parsel bazlı yenileme modeli yalnızca “bina yenileme” düzeyinde kalıyor ve kentlerin bütüncül dönüşümünü sağlayamıyor. Deprem riski altındaki, İstanbul’da 1 milyon 300 bin binanın 600 bininin riskli olduğu tespit edilirken, bugüne kadar yalnızca 81 bin yapının dönüştürülmüş olması dikkat çekiyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Koçak, “İstanbul’un depremle başa çıkabilmesi için bireysel bina yenilemeleri değil, ada ölçeğinde planlı dönüşüm projeleri” gerektiğini belirtiyor. Koçak’a göre, mevcut uygulamalarla istenen güvenli kent yapısına ulaşmak mümkün değil.
“Bina Yenilemek Dönüşüm Değil, Gerçek Dönüşüm Ada Ölçeğinde”
Prof. Dr. Koçak, 6,5 büyüklüğünün üzerindeki bir Marmara depreminde İstanbul’un ciddi yıkımlarla karşılaşabileceğini belirterek, şu anda yapılan parsel bazlı uygulamaların yalnızca yüzeysel çözümler sunduğunu ifade etti. “Bugün vatandaşlara kira desteği veriliyor, ‘Yarısı Bizden’ kampanyaları yapılıyor, ama bu çabalar ancak bina yenilemesiyle sınırlı kalıyor. Gerçek dönüşüm, ada bazlı planlamayla yeşil alan, otopark ve sosyal donatıların entegre biçimde tasarlanmasıyla olur,” dedi.
Koçak’a göre, Bakırköy, Beşiktaş, Güngören ve Esenler gibi yoğun yapılaşmanın bulunduğu bölgelerde yapılan tekil dönüşümler, trafik, altyapı ve yaşam kalitesi sorunlarını çözmek yerine aynı sıkışıklığı yeniden üretiyor. Ada bazında yapılan planlamalar sayesinde hem deprem güvenliği sağlanabilecek hem de şehir sakinleri nefes alabilecek yaşam alanlarına kavuşabilecek.
Yerel Yönetimler Sürecin Merkezinde Olmalı
Prof. Dr. Koçak, belediyelerin kentsel dönüşümde pasif kalmaması gerektiğini, projelerin koordinasyonunun yerel yönetimlerce üstlenilmesinin zorunlu olduğunu belirtti. “Gerekirse belediyeler bu projelerin tasarımını hazırlamalı, denetim süreçlerini doğrudan yürütmeli. Böylece hem inşaat kalitesi artar hem de dönüşüm süreci hızlanır,” dedi. Ayrıca yapı denetim sisteminin yalnızca kağıt üzerinde kalmaması gerektiğini, belediyelerin aktif denetim sorumluluğunu yeniden üstlenmesi gerektiğini vurguladı.
Koçak, saha çalışmalarında yeni binalarda hâlâ izolasyon, drenaj ve beton kalitesi gibi teknik eksikliklerle karşılaştıklarını belirterek, “Eğer bu denetimleri sıklaştırmazsak, 30 yıl sonra bugün yaptığımız binaları yeniden yıkmak zorunda kalırız,” uyarısında bulundu.
“Parsel Bazlı Model Gerçek Dönüşümü Engelliyor”
Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı (KENTSEV) Yönetim Kurulu Başkanı Haldun Ersen ise 2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu ile Türkiye’nin önemli bir adım attığını ancak uygulamada sistemin tıkandığını söyledi.
Ülkede yaklaşık 31 milyon bağımsız birimden yüzde 70’inin riskli olduğunu belirten Ersen, dönüşümün hâlâ parsel ölçeğinde yürütüldüğünü ifade etti.
“Bugün bazı yeni ilçelerde TOKİ konutlarıyla dönüşüm sağlanabiliyor, ancak büyükşehirlerde alan bazında dönüşüm hâlâ başlamış değil,” diyen Ersen, esas hedefin ada bazlı planlarla mahalle ölçeğinde dönüşüm sağlamak olması gerektiğini vurguladı.
Belediyelere Yeni Rol: Güvenin ve Finansmanın Anahtarı
Ersen, vatandaşın güvenini kazanmanın kentsel dönüşümün en kritik unsurlarından biri olduğunu belirterek, belediyelerin sürecin organizatörü olması gerektiğini söyledi. “Vatandaş kamunun desteğini görmek istiyor. Belediyeler aktif olmazsa dönüşüm süreci tıkanıyor,” ifadelerini kullandı.
Ayrıca belediyelerin her ilçe için kentsel dönüşüm strateji planları hazırlaması, riskli mahalleleri tespit etmesi, tasarım planlarını oluşturması ve finansman kaynaklarını netleştirmesi gerektiğini belirtti. Kamu-özel sektör işbirliğini güçlendirecek modellerin geliştirilmesi gerektiğine de dikkat çekti.
Uzmanlara göre Türkiye’nin geleceği için kritik olan bu süreç, yalnızca bina yenilemekten öte, planlı şehircilik anlayışıyla yeni yaşam alanları oluşturmayı hedeflemeli. Ada bazlı dönüşüm modeliyle hem deprem güvenliği sağlanabilecek hem de şehirlerde modern, yaşanabilir çevreler oluşturulabilecek. Ancak bunun için hem merkezi idarenin hem de yerel yönetimlerin süreci kararlılıkla yürütmesi gerekiyor.
kaynak. trthaber




















